Nicholas Georgescu-Roegen (1906 – 1994), Romen asıllı (ilk adı Nicolae Georgescu) Amerikan bir ekonomisttir. Adını oldukça dolaylı bir kaynaktan duymuştum ve hemen okumalara başlamıştım. Şu anda onunla ilgili B.Ü. Kütüphanesi’nin kitaplarının birçoğu bende, herkesten özür dilerim. Neyse kimse geri istememiş de hala bende duruyorlar. Aslında biraz da Kütüphane bana hadi artık geri ver sürüyle isteyen var desin diye bu yazıyı yazıyorum. Bu yazı bir okuma önerisi değil sadece, çünkü Georgescu-Roegen “Entropinin Artışı İlkesi” nin ekonomik süreçlerdeki önemini vurgulayan (öğrendiğim kadarıyla bu kadar öne çıkaran ilk kişi) önemli bir ekonomist. Bu yüzden de bir fizikçi olarak bu konunun önemi üzerine yazmak benim için bir sorumluluk.

Birinci Sorun: Geri Dönüşümü (Recycling) iyi anlamak. En baştan şunu apaçık belirtmek istiyorum: Geri dönüşüme karşı değilim elimden geldiğince geri dönüşüme katılırım ama geri dönüşüme ne zaman ve hangi mekanizmaların sonucu geldiğimizle de aynı titizlikle ilgiliyim. Geri dönüşümün kitlesel bir pratik olarak uygulanmasının sebeplerinden biri tabii ki tüketim toplumunun yarattığı aşırı kirliliktir, çöp torbaları, telefonlar, piller artık aklınıza ne gelirse. İnsanların kendi kendilerine geri dönüşüm faaliyetlerine katılmasının özendirilmesinin sebebi dağılmış halde bulunan geri dönüştürülebilen maddelerin daha düzenli bir şekilde üretim sürecine eklenmesidir. Tam bu noktada ilk diyalektik çelişkiyi görüyoruz: Hammaddelerin geri dönüştürülmesi, yeni hammaddelerin madenlerden çıkartılmasının artık ekonomik olmamaya başlamasının sonucudur. Şimdi de ayna görüntüsü gibi gözükebilecek ama tabii ki sadece görüntüde öyle olan bir açıklamadan bahsedelim. Geri dönüşüm sürecini benimseterek bunları -neredeyse bedavaya- toplayan bir fabrika diğerlerine göre -yani hammaddeyi direkt olarak madencilerden alanlara göre- belli bir kar avantajı sağlayabilir. Sağlar demiyorum çünkü bir geri dönüştürülen nesneler düz hammadde deildir çoğun ve ara bir işlem yine de gerekli olabilir, fakat örneğin, kağıt, plastik gibi hammaddeler çoğun pek da fazla olmayan bir ara işlemden sonra sanki orjinal hammaddeymiş gibi sürece dahil edilebilir.

Şimdi geri dönüşüm sürecinin termodinamik yasalar açısından ne anlama geldiğini görelim. Hiç abartmadan söyleyeyim ki bu sadece ve sadece maddenin ve enerjinin korunumu ilkesiyle birebir örtüşür. Yani geri dönüşüm hammadesel bir kazanç sağlayamaz, çünkü var olan şey zaten yok edilemezdi. Sorun sadece hammadde olarak bir araya getirilmesinin ekonomisi üzerinedir. Kar oluşumu bedeli ödenmemiş emektir, geri dönüşüm sürecinde de kapitalist ekonominin bundan çark edeceğini düşünmek tabii ki yanlış olacaktır. Kısaca artık geri dönüştürüyoruz çünkü bir hem çöpler fazlalaştı, hem de hammadde çıkartmak pahalılaştı. Yüzeysel bir okuma bu yaptığım ama temel hatları üzerinde çok fazla şüphem yok gibi. Geri dönüşüm, nihayetinde üretim sürecinin belli bir kar payını tutmasına yarar ve belki de daha da önemlisi, halihazırdaki üretim tarzının sürekliliğine. Ama yine tekrar ediyorum, geri dönüştürmeyin demiyorum, zaten diyemem, çünkü kirlilik de artıyor haliyle.

Geri Dönüşüm (recycling) sadece maddenin geri dönüşümüdür, faydalı enerjinin değil! Ama diyeceksiniz daha yeni maddenin ve enerjinin korunumudur diye üstüne üstüne basmamış mıydın? Bu sorunuzun cevabını termodinamiğin sadece bir değil üç yasası olduğu gerçeğiyle cevaplandırmam gerekiyor.

Georgescu-Roegen işte bunu yaymaya çalışıyordu. Entropinin artışı -ya da faydalı enerjiin azalması- ilkesinin ekonomik süreçler için belirleyici olduğunu. Tabii ki onun asıl söylemek istediği tek bir şirketin ya da endüstri kolunun incelenmesini gerektirmez. Dünya’ya ve insan kaynaklı üretim süreçlerine bir bütün olarak bakmamızı gerektiri.

Bu yazıyı elimden geldiğince uzatacağım. Şimdilik kısa bir örnek vereyim: Bir litre benzin kabaca 159 adam-saatlik işe denk enerji içerir. Fakat fosil yakıtlar milyonlarca yıldır devam eden ve temel desteğini güneşten alan süreçler sonucu oluşur. Bu tür enerji kaynaklarına işte bu yüzden düşük entropili kaynak denir.
Gelecek nesiller bizlere sonsuza kadar lanet okuyacak gibi duruyor.